Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Memet!Memet!

Cuma günü telefonuma sesli bir mesaj geldi. Damla Hanım çok kötü bir şey oldu. Mehmet kalp krizi geçirmiş. Benim verdiğim cevap korkma iyi olacak. Sonra hemen Hakan'ı aradım. Dayımı kaybettik. Yarım saat sonra aradım. Emin misiniz? Dönmedi mi? Hayır! Kalbi iki kez çalıştırılmış ama olmamış. Yine de dayanamamış Mehmet Eroğlu. Mehmet sıfırdan bugünleri gelmiş kendi tabiriyle Anadolu çocuğu. Sadece 3 gün önce görüştüğüm, yarım saat önce konuştuğum kişiyi kaybetmenin acısını anlatamam. Ailesi için hissettiklerimse apayrı. Biz Mehmet'in heyecanlı, mutlu, işinde titiz ve sıfırdan 55 kişi çalışana çıkardığı azmini hiç unutmayacağız. Işıklar içinde uyu Memet! Hepimizin geleceği yer orası değil mi? Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna'dan, işitiyor musun? Memet! Memet! Karadeniz akıyor durmadan, deli hasret, deli hasret, oğlum, sana sesleniyorum, işitiyor musun? Memet! Memet!

İçimdeki Mühendis, Dışımdaki Satışçı/Savaşçı

 Bildiğiniz gibi Shaya'dan ayrılıyorum ve kendi işimi kuruyorum. Hal böyle olunca işimle ilgili herşeyle ilgileniyorum. Buna satış da dahil.  İlk mühendislik fakültesinden mezun oldum. Dedim ki satış mühendisi olmayacağım. Zaten satış mühendisi olmak için mühendis olmaya gerek yok. İşletme, teknik öğretmenlik, 2 yıllık ya da mühendisler bu işi yapıyor. Ben işin teknik tarafında olmalıyım dedim ve Ford'da tekniğin en alasını gördüm. Sürekli üzerine birşeyler kata kata ilerledim.  Şimdi işimi kurunca tabi ki önce en güvendiğim insanlara gittim ve sağolsunlar beni boş bırakmadılar. Ama buarada şöyle de bir şey oldu mesela organize sanayideyim o arada başka bir arkadaşımı da arıyorum ben geliyorum diyorum ve hop evet şimdi bana ne iş veriyorsun diyorum =) Bu arkadaşlarımdan biri düşündü taşındı elektrik işi yok, iot işi yok. Durdu durdu ne dese? Havalandırma bacası yapar mısın? Mekanik iş! Peki ben ne dedim? Tabi ki yaparım =))))) Tabi burada devamını ticari sırlarımı vermeyeceğim.

Cadı mıyım ben?

 Dün bahsettiğim gibi iş kurduk ve tabi ki deli gibi iş kovalıyorum. Shaya'daki istifamla beraber duyurmaya da başladım. Benim yakın çevrem insanlara her ne kadar mesafeli olsam da bazen ısrarcı taraflarımı da bilir. Her neyse dün biraz geyik olsun hem biraz işimi duyurayım hem de network olsun diye aldım elime bir kağıt. Söyle dedim neredeki direktörleri tanıyorsun? Başladım x, y firmasındaki z'nin kuzeni. Ara kuzenini çayını içeceğim, sonrası zaten bende =) Yine böyle elimde liste olmadan rekrasyonda takılırken çok sevdiğim bir müdür arkadaş geldi. Ona da aynı muhabbet, işi bırakıyorum kendi işimi açtım derken ağzından kaçırdı 'Sen Cadısın yaparsın' =))))))) tabi sonra kıvırmaca yani tuttuğunu koparırsın azimlisin gibi bir çevrime girdik. Arada sen cabbarsın gibi cümleler de duysam gerçeği ben bir cesurum. Tıpkı Merida gibi. Onun için Cadı mıyım hayır! Merida'yım.

İntikam Soğuk Yenen Yemektir.

 Aslında bu cümle tam beni anlatmıyor. Nitekim benimle intikamla, entrikayla, ihtirasla işim olmaz. Sadece ortada bir haksızlık varsa hakkımı söke söke alırım. Yine tüm iyi niyetimle yaklaştığım ama kendisini küçük dağları yarattığı sanan biri haddini aşan tavırlara girmiş. Ben de ne yaptım? Haciz başlattım =) Şimdi kaç yılını ver de o findeks notunu düzelt. Bazen haksızlığa uğradığınızda etrafı yıkıp dökmek istersiniz ama strateji odur ki zor da olsa sakin kalmak ve kumandanı hiç beklemediği anda sıkıştırmaktır. Ve ben sizin yerinizde olsam karşıma beni almazdım. Çok cesur ve çok çılgınım çünkü. Sıra diğer savaşlara!

Yalnızlar Rıhtımında

 İtiraf ediyorum. Müslüm Gürses'in bir şakısına bayıldım. Çok güzel. Hayır Nilüfer olan değil. Nilüfer de çok güzel ama Yalnızlar Rıhtımı'na bayıldım! Linki aşağıya bırakıyorum ve size yazmadan duramayacağım bir olayı anlatmaya geçiyorum.  Meloşla sinemaya gittik ama ucu ucuna yetiştik. En son popcorn alacağız ve içeri gireceğiz. Ben başta reklam oynatılıyor diye rahatım. Sırada kız aşı kartı sordu. İlk defa sorulduğu için ben de o ne ki falan diyorum. Adamın biri sırada olmasına rağmen gayet ayı bir şekilde dedi ki bizim filmimiz başlıyor. Salak aynı filme giriyoruz. Neyse cevap vermedim. Girdik ama onların yanında gelen minik kız yalnız girdi. Ben de tabi diyorum ki vaayyy çocukları kendini geliştirsin diye yalnız soktular kadın da ara ara gelip bakıyor. Bir saçmalık da var ortada ama işte ben yine ideal anne fikirlerimden senaryo yazdım. Aradan yarım saat geçti çocuk yanıma geldi. Ben kapıyı açamıyorum dedi. Yalnız korktu diye açtım. Annesi dışarı değil. Annenin adı ne dedim

Liberté

Yolda gidiyoruz. Fark ettin mi dedim bizim atasözleri ne kadar sığ. İnsan ilişkileri üzerine hep ve bunlar da birlik beraberlik değil. Ne demek 'Köprüyü geçene kadar ayıya dayı' demek. Daha da kötüsü hiç özgürlük üzerine atasözümüz yok.  Bunları söyledim. Akşam TV'de Kim Milyoner Olmak İster? çok duyulmamış bir atasözü. Bir karı bir koca ... seçenekler de yukarıda yazdığıma uyacak bir tek 'dır dır eder her gece' vardı. Döndü dedi ki hani konuşmuştuk ya. Aradan 1-2 hafta geçti. Elimde bir dergi var. Filistin'le ilgili kapak yapmış. Üzerinde bayraklardan tabut. İngiliz bayrağı, Amerika bayrağı ve Fransız bayrağı. Dikkat edince üçünün de rengi beyaz, kırmızı ve mavi. Döndüm dedim ki kırmızı kan olsa beyaz ve mavinin anlamı ne acaba? Bilmiyormuş ben de hemen baktım. Mavi renk özgürlüğü, beyaz renk eşitliği ve kırmızı renk ise kardeşliği sembolize ediyormuş. Demek ki özgürlük, eşitlik, hakkaniyet gibi kavramlar atasözlerinde, bayrakta, insanların DNA'larında oluy

Knockin' on Heavens Door

Sabah işe gelirken Spotify'da arıyorum arıyorum İzmir Marşı. Çıkıyor karşıma Volkan Konak. Arıyorum arıyorum. Karşıma Kenan Doğulu'nun 10. yıl Marşı çıkıyor. Sonunda vazgeçtim marş dinlemekten pop bir şeyler ararken locking yazacağıma knock yazınca karşıma Gun'n Roses'ın Knockin on Heavens Door çıktı. Bu şarkı benim için çok özel. Bir zamanlar kapısının özel yapım olduğunu düşünen bir arkadaşım vardı ve ben de ona bu şarkıyla karşılık verirdim. Cennetin Kapısı... Tabi ki özel olan hiç bir zaman kapı değil, içindekilerdi. Siz kimin kapısını çalmayı seviyorsunuz? Çocuklarınızın açtığı apartman dairesi mi, her sorununuzda çekinmeden gittiğiniz en yakın kız arkadaşınız mı, her zaman size açık olan annenizin kapısı mı, bir zamanlar dünyanın en büyük aşkını yaşadığınızı düşündüğünüz kişinin mi yoksa platonik olarak öldüğünüz biri mi? Her ne olursa olsun kapıyı çaldığınızda açacak kimse de olmasa siz çalacak kişi için bekleyin. Yüzlerce sürpriz ve hikayeyle size gelecektir.

2 dakika büyüktür 10 dakikadan

 Daha önce de paylaşmıştım, How I met your mother'da çok sevdiğim bir sahne vardı. Ted'in aşık olduğu dişçinin zamanı çok kısıtlıdır ve buluşmaya vakit bulamaz. Hal böyle olunca bizim sevimli Ted 2 dakikalık bir buluşma organize eder. Videosu aşağıda. Şimdi ben de iki çocuk, iş, spor, sanata merak, çok kitap okuma, bakımlı da olayım derken tabi ki vaktim aşırı kıymetli bir hale geldi. Ama bu öyle bir refleks ki ne yaparken neyi birleştirebilirim diye kafamda otomatik organizasyon yapar oldum. Geçen gün marketten dönerken fark ettim. Mahalle kahvecisinde bekleyerek vakit kaybetmeyeyim diye markete giderken 3 adet cappucino siparişi verdim. Dönüşte aldım. Böylelikle tam 6 dakika kazandım =) Tabi ben böyle her anı onu yolda arayayım, rujumu trafikte süreyim derken benim PT' m derse 10 dakika gecikti. Artık gitmeye karar verdiğimde öğretmenim geldi ve aa noldu 10 dk geçmiş dedi.  Yukarıdaki videoya baktığınızda yukarıdaki iki dakika benim boş geçen 10 dakikamdan çok daha değerl

Ters yöne gitmek bazen doğru yere mi ulaştırır?

Bugün bir toplantı için Florya'ya geçmem gerekti. Garanti filo da sağolsun 20 kere falan aramıştır. İkame aracı teslim eder misiniz? Ben de servisteki aracımı vermeden nasıl olacak diye en sonunda carlamaya başladım. Sonra bir cengaver valelik görevini üstlendi. Tabi tüm bu karmaşada navigasyona git dedim ve İstanbul içindeki iki noktayı 1 saat 41 dkya bağladı!  Yolda podcast dinlemeye karar verip çıktım. Ama tabi planladığım gibi olmadı. Spotify açıp müzik dinlemeye ve düşünmeye başladım. Artık navigasyon da öyle noktalardan veriyor ki doğru mu yazdım diye tekrar tekrar bakıyorum. En son Orhanlı'dan eve dönecekken beni Darıcayı yolladı. Florya'ya giderken Tekirdağ yoluna girdim. Çengelköy'e giderken de Yavuztürkteydim.  Şunu fark ettim bazen varacağın mesafeye gidebilmek için biraz ters yönde devam etmek sonra en kısa yolu seçmek gerekebiliyor. Hayat da böyle değil mi? Bazen daha iyi arkadaşlıklar kurabilmek, kariyerinde ilerlemek için önce ters yöne gidiyorsun sonra b

Dolapdere vs. Gümüşsuyu to Perdix

Bugün anlatıyorum. Alaçatı'da Perdix diye bir mekana gittik. Direktörümüz önermişti. Tek kelimeyle mükemmeldi. Hatta dedik ki bu adam boşuna direktör değil. Alaçatıya giderseniz ve şarap seviyorsanız mutlaka uğrayın. Gelelim İstanbul'a.Geçenlerde Cihangir'e geçeceğim. Öncesinde Kağıthane'ye uğramam gerekti ve dönüşte navigasyonu açtım. Doğal olarak beni Dolapdere'den çıkartmaya çalışıyor. Ben de ısrarla Kasımpaşa halkına karışmamaya çalışa çalışa geldim Gümüşsuyu'na. :) Eski okulum İTÜ'ye selam çaktım. Beyoğlu'nun yan yolundan indim Cihangir'e. Ve tabi ki kediler beni karşıladı.  Dolapdere'den geçerken Dolapdere de olsa İstanbul'a aşkım kabardı. Dünyanın başkenti kesinlikle İstanbul. Yeni yerler keşfetmeye çok az başladım. Aşağıdaki yere henüz gitmedim ama hikayesi hoş.  https://istanbullife.com.tr/sehir-rehberi/yeni-mekanlar/madam-fischerin-mirasi-yeniden-gumussuyunda/

Yaşasın İşe Dönüş!

 Oley oley oley... Yes yes yes... Sonunda işe geri döndüm. Bu sefer kesin. Şirket doktoru beni yollayamazsın :) Ne kadar bayılmışım evde. İnsan yavaş yavaş çürüyormuş. Siz siz olun atın kendinizi evden. Çalışmıyorsanız bile. Sokakta hayat var!

Belgesel izlemekten Stoacı düşünmeye!

Evet geri döndüm =) Hem de çok kitap okumuş ve çok belgesel izlemiş olarak! Gece olunca bizim Yaproş canlanıyor ve 40 dakika emmeye bayılıyor. Hal böyle olunca ben de ya kitap okuyorum ya da Netflix açıyorum. Bu günlerde Social Dilemma ve Alkol Hakkında Herşey en sevdiğim belgeseller oldu. Socail Dilemma'ya bayıldım, mutalaka izleyin. Alkol hakkında herşeyi de benim gibi şarap sever biri için içki kullanmadığım şu günlerde moral oldu. Belgesel izlerken benim aklımda fikirler uçuşuyor. Alkol konusunu geçtim. Bizde niye böyle belgesel yoka geldim. Belgesel çok eğlenceliydi, şöyle olursa böyle olur, şimdi bir de böyle yapalım diye farklı farklı yaklaşımlar vardı. Bizde neden yok? Kolay cevap iktidar olurdu ama düşününce 90'larda da bu tarz belgeseller yoktu. Fransız filmlerini düşünün imgesel öğeler çok fazla ya da İngilizlerin belgeselleri çok eğlenceli. Bu tamamıyla özgür düşünceyle ilgili. İktidar ne olursa olsun biz hep tek yönlü bakıyoruz. Sıkıcı kuş belgeselleri, çiftleşme d