Ana içeriğe atla

Josephine

Josephine, bir Fransız çiftçisinin kızı olarak dünyaya geldi...
Hayata bakışı, hal ve hareketleri bir çiftçi kızına uygun değildi...
Hayatı seviyor, dans ve eğlenceden çok hoşlanıyordu...
           ***
Kurnazdı ve işini biliyordu...
Sonunda kendisini bu hayattan çekip çıkaracak birini buldu.
17 yaşındayken, Vikont Alexandre Beauharnais’le evlendi ve iki çocukları oldu...
Kocasının Fransız İhtilali sırasında başı kesilerek idam edilmesiyle bir anda, her şeyini kaybetti...
           ***
Ancak Josephine, akıllı ve cilveli bir kadındı...
Kendi başını giyotinden kurtarmak için, bir yol bulup, kocasının mallarına tekrar sahip oldu... Napolyon ile ortak bir arkadaşlarının evinde tanıştılar... Gücü çok seven Josephine, Napolyon’un gücüne ve hırsına hayran kaldı...
            ***
Fransa İmparatoru Napolyon, Josephine ile tanıştığında 27 yaşındaydı... Günlük gönül ilişkileri olmuştu ama savaşmaktan ve belirlediği hedeflere yürümekten, fırsat bulup evlenememişti...
Napolyon, Josephine’e ilk görüşte aşık oldu...
          ***
Onun dul ve çocuklu olmasını, kendisinden beş yaş büyük olmasını bile umursamadı. Çevresindeki hiç kimseyi dinlemek istemiyordu...
         ***
Josephine’in çekici, karizmatik kişiliği, alımlı yürüyüşü ilk görüşte başını döndürmüştü...
Giyinmeyi, nasıl davranması gerektiği biliyordu...
Bir erkeği etkileyecek bütün özellikler onda toplanmıştı sanki... Öyle tatlı bir ses tonu vardı ki...
           ***
Napolyon, Josephine’e sırılsıklam aşık olmuştu...
Josephine ise Napolyon hakkında duyduğu o inanılmaz savaş hikâyelerine, onun kahramanlıklarına hayran olmuş, gözünü bir dakika bile ondan ayırmamıştı...
32 yaşındaydı ve hayatı boyunca elde ettiği tecrübeleri ona, bu adamın yakasını bırakmamasını öğütlüyordu...
            ***
Josephine aşk değil, bir tutku yaşıyordu içinde...
Güce olan tutkusunun dizginlerini sıkıca tutması gerekiyordu artık...
      
ATEŞLİ AŞK MEKTUBU...
Her görüşmeleri bir aşk sancısı bırakıyordu Napolyon’un kalbinde...
Artık onun dışında hiçbir şey istemiyor, Josephine’den başka kimseyi gözü görmüyordu...
           ***
Napolyon’un ailesinden bazı kişiler bu büyük aşkı engellemeye çalıştılar ama Napolyon hiç kimseleri dinlemedi...
O, Josephine’in içini aydınlatan sesini, güzel gözlerini görmek istiyordu... Josephine’e yazdığı tutkulu aşk mektupları da işte böyle başladı:
           ***
“Seninle dopdolu olarak uyanıyorum...
Yüzün ve dün akşamın insanı sarhoş eden anısı duyularımı bir an bile rahat bırakmıyor...
Tatlı ve eşsiz Josephine, kalbimde ne garip etki yaratıyorsunuz siz!..
Kızıyor musunuz?.. Üzgün müsünüz?.. Kaygılı mısınız?..
Ruhum üzüntüden yorgun düşüyor... Dostunuz için artık huzur diye bir şey yok...
Ama bana egemen olan o derin duyguya kendimi teslim ederek dudaklarınızdan, kalbinizden beni kavuran bir alevi çekip aldığımda benim için daha da fazlası söz konusu demek ki...
Ah!.
Öğlen gidiyorsun, ancak üç saat sonra göreceğim seni...
Beklerken, mio dolce amor (benim tatlı sevgilim), bir milyon öpücüğü kabul et; ama sen bana öpücük verme sakın, çünkü kanımı kavuruyor...”

NAPOLYON'UN JOSEPHİNE'LE EVLİLİĞİ...
Bu mektupların sonunda Josephine ve Napolyon evlendiler...
Josephine’in zekâsı her daim işliyordu...
Napolyon imparator ilan edildiği zaman, Josephine de kocasının önünde diz çöküp onu selamlamak istemişti...
Hedefi imparatoriçe olmaktı...
              ***
Fakat hanedandan gelen bir kadın olmadığı için, çok kişi buna karşı çıktı... Napolyon, bunların hiçbirine izin vermedi ve bildiğini yaptı...
Tacı önce kendi başına, sonra da karısının başına koyarak, onu imparatoriçe ilan etti...
            ***
Napolyon, Josephine ile evlendikten sonra, ülkesinin topraklarını genişletmek için ordusuyla savaşlara gitti... Gittiği her yerde, Josephine’in hayalini de yanında taşıyordu. Ona mektuplar yazıyor, ondan da aynı sevgi ve aşk dolu mektupları bekliyordu...
          ***
Fakat Josephine, ülkeleri dize getiren Napolyon’u küçümsüyor, ona hayatı zindan ediyordu... O yokken eğlenceler düzenliyor, danslar, içkiler eşliğinde hayatını sürdürüp gidiyordu...
Onun Napolyon’dan bu kadar uzak görünmesi Napolyon’u çıldırtıyor, daha çok bağlıyordu... Josephine kaçtıkça, Napolyon kovalıyordu adeta...
           ***
Napolyon seferde olduğu zamanlarda, hemen her gün bir mektup yolluyordu karısına...
Josephine ise belki bilerek, belki bilmeyerek ihmal ediyordu mektupları...
Bu, Napolyon’un tutkusunu ve ona olan bağlılığını daha çok artırıyordu...
Üç gün boyunca karısından mektup alamadığında, adeta çılgına dönüyordu:
      ***
“Senden hiç mektup gelmeden geçen üç gün. Bense her gün yazdım. Bu ayrılık korkunç bir şey. Geceler uzun ve tatsız, günler ise monoton. Düşman yenilgiye uğradı sevgilim, 18.000 esir, gerisi ise ölü veya yaralı...
Bu, şimdiye kadar elde edilen en büyük başarı...
Birkaç gün içinde birbirimizi tekrar göreceğiz. Bu emeğimizin ve meşakkatimizin ödülüdür...
Bin ateşli öpücük...”

ERKEĞİNİ SÜRÜNDÜRÜP KENDİSİNE AŞIK EDEN KADIN; JOSEPHİNE...
Josephine’in mektupları soğuk, Napolyon’u çılgına çeviren mektuplardı...
Gelen cevaplar onu tatmin etmiyor, daha çok kızmasına sebep oluyordu;
“Mektupların soğuk... Onların tonu bizim sanki en azından yarım yüzyıldır evli olduğumuz kanısını uyandırıyor..."
           ***
Bazı kadınlar, sürekli kaçarak ve erkeği kendilerine kovalatarak, erkek yönetme işinde ustalaşırlar...
“Kaçan kovalanır” şiarını benimseyen kadınlar, ilişkinin içinde de erkek üzerinde sürekli arıza çıkartarak, “ilgiyi üstlerinde tutmayı ve erkek kimyasını bozmayı” amaçlarlar...
         ***
Josephine, sadece erkeğinin kimyasını bozmamış; dünyanın kaderini de bu yolla etkilemişti...
Fransız İmparatoru’nu karşısında kul köle etmişti...

JOSEPHİNE ERKEK ÇOCUK VEREMEYİNCE...
Hayat, bir insana her zaman her şeyi vermez...
Ya da kadrini bilmeyene, onu el üstünde tutup sevmeyene, gerekli özeni göstermeyene bırakmaz o değeri...
Bazen o kişiye, bazen başka bir kişiye yaptığınız kötülük gelir sizi çok başka bir yerde bulur ve başınıza olmadık bir iş açılır...
              ***
Ancak hayat işte bu noktada Josephine’in karşısına hiçbir zaman başedemeyeceği bir sorunu çıkarttı...
          ***
Napolyon tahtı için bir erkek çocuk istiyordu...
Olmazsa olmaz koşullardan biriydi bu imparator için...
Napolyon'u avucunun içinde de tutsa, süründürse de, sevse de, Josephine gibi bir kadına hayatın dur dediği bir an gelecekti...
          ***
“Josephine, Napolyon’a bir türlü bir evlat veremiyordu...
Napolyon ise ülkesini önde tutuyor; bir erkek evlat istiyordu...
13 yıllık evliliklerinin sonunda bir çocukları olmamıştı daha...
            ***
40 yaşına gelen Napolyon, daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu... Hanedandan biriyle evlenerek, çocuk sahibi olmalıydı...        
Fransa’nın kalbi olan adam, kan ağlayarak ”Ayrılmak istiyorum“ dedi karısına...
Josephine böyle bir şey beklemiyordu...
           ***
O kadar eline almıştı ki Napolyon’u...
Onun kendisini bırakacağı fikrine inanmazdı kesinlikle...
Fenalaştı haberi ilk duyduğunda; günlerce kendine gelemedi...
Büyük aşkı, onu istemiyordu artık...
Bu, Josephine’in hayatı boyunca yediği en büyük darbeydi...
             ***
Büyük aşkı Napolyon, onu yüz üstü bırakıyordu...
Napolyon, Avusturyalı arşidüşes Marie-Louis ile bugünlerde evlendi.
Ve tahtını bırakacak bir oğula sahip oldu...
Bu olaydan sonra Josephine, Paris yakınlarındaki malikanesine yerleşti ve hayatına orada devam etti...”
            ***
Tarihçilere göre, son sözleri hayatını anlatan dört ana sözcükten ibarettir Napolyon’un...
Fransa...
Ordu...
Fransız ordusunun komutanlığı...
Ve Josephine...
5 Mayıs 1821’de Saint Helena adasında bu sözleri söyledikten sonra öldü Napolyon...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Girişimde Kadın Gücü'yüm!

Girişimde Kadın Gücü Projesini en başarılı olarak tamamlayan iki kadından biri olarak tecrübelerimi sizlerle paylaşmayı görev bilirim. Türkonfed'in yürüttüğü İş Bankası'nın desteklediği Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi(UN Women) tarafından organize edilen girişimci kadınların değişen ve dijitalleşen dünyada iş geliştirme süreçlerine daha hızlı ayak uydurmalarına destek olma amacıyla ilk fazı tamamlanan bu projenin bir parçası olmak benim için onur vericiydi. Projenin ikinci fazı 2024-2026 ise henüz başladı.  Yukarıda bahsettiği gibi projenin ilk fazı 2022-2024 bitti. Benim gibi programa katılan birbirinden harika 5043 kadınla 2 yıllık süreçte bazen omuz omuza bazen de gece bilgisayar başında tamamladık. Şimdi ikinci fazı başlayacak olan bu projeye katılmak isteyecek kişiler için kendi deneyimlerimi yazmak istiyorum. Proje ile benim tanışman 2022 yılında işimi kurup İş Bankası'nda bir ticari hesap açınca başladı. Aslında bir çok ba

Senin Favori Robot Markan Ne?

Geçmiş yazılarımda kötü olduğum bir şey yok demiştim. Birini atlamışım: Political agility konusunda kötüyüm. Yazıya böyle başlıyorum çünkü favori robot markamı birazdan açığa vuracağım. Genel olarak böyle bir soruya verilmesi gereken cevap hangi robot tipi ya da hangi proses olabilir?  İlave olarak siz de hangi ülke de diyebilirsiniz? Evet ülkelerin bile tercih ettiği robot tipleri değişiyor. Amerikalılar Japon markası Fanuc'a bayılıyor. Almanya biraz milliyetçi tavırda olabiliyor. Konu benim tercihime gelirse; ilk spoiler'ı veriyorum. Bu robot benim gibi sarı. Sektördekiler anladı. Sektörde olmayanlarla ise genel konuşmalar şöyle geçiyor: Gigafactory'e gittim, onlarca yüzlerce robot var desin. Markasını söyleyemiyorsa ne renk deriz? Sarı Fanuc, Turuncu Kuka, Mavi Yaskawa ve Beyaz ABB'dir. Çoğunlukla. Ben Fanucla fotoğrafımı koyacaktım ama en son yeşil robotuyla çekilmişim :) Değişik yeşiller ve kırmızı olan robotlar da boy boy, erişim mesafesine göre var. Uzun uzun rob

Güneş Enerjisi

O zaman en popüler yenilenebilir enerji türünden solar enerji yani güneş enerjisinden bahsediyorum. Benim güneş enerjisiyle tanışmam üniversite yıllarıma rastlar. Her taşın altından çıkan ben o zamanlar da güneş arabası yarışlarına takmıştım. Olacak iş değil, sebeplerini açıklıyorum. Öncelikle güneş enerjisinden iki türlü faydalanabiliyorsunuz. Elektrik elde edebilirsiniz ya da sıcak su elde edebilirsiniz. Yazın balkona da sıcak su koysanız hele bunu Antalya'da yapsınız evet neredeyse aynı şey. Ama Almanya gibi güneşin çok da olmadığı yerde bakıyorsunuz güneş tarlaları mevcut. Öncelikle bir güneş panelinin verimliliği 25% civarında. Üzerine toz geldi, yaprak düştü, açı değişti aman Allahım hemen etkileniyor. 30% civarında verimliliği uzaya giden araçlarda görüyoruz. Onlar da kozmik ışın, radyasyon gibi ışınımları da kullanıp özel panellerle gerçekleşiyor. Güneş enerjisini yakaladınız bu enerjileri tabi bizim fotovoltaik ya da güneş pili diyeceğimiz sistemlere iletmeniz gerekiyor ki