Arkadaşlar bugün kolaya kaçacağım beni affedin. Duru Çocuk Vakfından Duru Eğitim Vakfına evriliş hikayesini size anlatacağım.
Ama benim okuduğum bu makale çok etkileyici. Size benim yazmadığım güzel bir haftasonu yazısı armağan ediyorum.
...
Önce neden bu konuyu önemsediğimi açıklayıp ardından sorunun boyutlarına dair verilere bakalım. TÜİK her sene düzenli olarak yayınladığı Gelir ve Yaşam Koşulları mikro veri seti içerisinde ülkemizde yaşanan yoksulluğun boyutuna dair oldukça detaylı veriler sunuyor. Eskiden bu bilgilerden yola çıkarak yayınlanan detaylı raporlar üzerine haftalarca konuşulur, gerek akademide gerek aktif siyasette bu sorunlara çareler tartışılırdı. Artık bir iki sosyal medya postu ve birkaç dertli uzman dışında kimsenin radarına girmiyor bu veriler. O nedenle benden ne zaman eğitimle ilgili bir konuda görüş ya da yazı istense ne yapıp edip konuyu beslenmeye ve dolayısıyla açlık meselesine getiriyorum. Zira en temel ihtiyacı karşılanmamış milyonlarca çocuğun eğitimini tartışmak insana dair bildiğimiz belli başlı bilgileri yok saymak demektir. Aç çocuk gelişemez, sağlıklı gelişmeyen çocuk öğrenemez.
Verilere dönersek… TÜİK tarafından açıklanan 2006-2020 yıllarına ait verileri Pamukkale Üniversitesi’ndeki tezinde işleyen Kerem Berkman’ın analizine göre çocuklarımızın üçte biri (% 34) önemli ‘yoksunluk’ içinde yaşıyor. Bu geniş tanımı yalnızca beslenmeye bağlı olarak yaşanan çocuk maddi yoksunluğuna odakladığımızda bu oran % 42’ye çıkıyor! Pandemi öncesi ve son yaşanan ekonomik kriz evveline ait bu verilere göre Türkiye’deki çocukların üçte birinden fazlası, kira, konut kredisi ve fatura borçlarını ödeyemeyen ve beklenmedik harcamalarını karşılayamayan hanelerde yetişiyor.Pandemi sonrası verilerine bakınca TÜİK tarafından Mayıs 2023’te açıklanan en son raporda ülkemizdeki çocuk yoksulluğunu anlamak için çok önemli bir detayla karşılaşıyoruz. Rapordan aynen alıyorum bu bilgi notunu: Geçen yıllarda yayımlanan maddi yoksunluk tanımı Eurostat tarafından revize edilerek tanımın içine sosyal yoksunluk kriterleri de dahil edilmiştir. Maddi ve sosyal yoksunluk oranı hesabında hane düzeyinde sorgulanan değişkenler; otomobil sahipliği, ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme, evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme ve yeni eklenen mobilyaları eskidiğinde değiştirebilme durumudur. Bu oran için fert düzeyinde yeni eklenen değişkenler ise; eskimiş giysileri yerine yenisini alabilme, düzgün iki çift ayakkabıya sahip olabilme, ayda en az bir kez tanıdıkları ile toplanabilme, ücretli boş zaman faaliyetlerine katılabilme, kendini iyi hissetmek için bir miktar para harcayabilme ve kişisel amaçlı kullanım için internet sahipliği olarak belirlenmiştir.
Derin yoksulluk kıskacı
Özetle, yoksulluk, maddi ve sosyal yoksunluk ve düşük iş yoğunluğu göstergelerinin en az birinden yoksun olma durumu olarak açıklanan yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranı ilk kez 2022 senesi için hesaplandı. Bu hesaba göre Türkiye’deki bireylerin % 33’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında yaşıyor. Bu oran yaş gruplarına göre incelendiğinde ise karşımıza çocuklar açısından şu acı tablo çıkıyor. 2022 senesinde 0-17 yaş grubunda olan çocukların % 43’ü, 18-64 yaş grubunda olanların % 30’u ve 65+ yaş grubunda olanların % 21’i yoksulluk ve sosyal dışlanma kıskacında nefes alıyor! Ülkemizde 2022 itibarıyla yaklaşık 23 milyon çocuk olduğundan yola çıkarsak şu anda TÜİK verilerine göre yaklaşık 10 milyon çocuğun derin bir yoksulluk ve dışlanmışlık kıskacında yetiştiğini görebiliriz.
Yoksulluk kader oluyor
2022 TÜİK verilerinde dikkatimizi vermemiz gereken bir diğer detay ise sürekli yoksulluk oranındaki artış. Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan bu oran, son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsamakta. Yani dört yılın üçü ve fazlasında yoksulluk sınırının altında kalan bireyleri içermekte. Buna göre, 2022 yılında sürekli yoksulluk yaşayanların oranı % 14. Eğer aynı hesabı geriye doğru devam ettirerek tekrar edersek, aşağıdaki tabloda da göreceğiniz gibi, Türkiye’de sürekli yoksulluk içinde yaşayanların oranı 2018’den bu yana düzenli olarak artıyor.
Türkiye’deki çocukların üçte birinden fazlası, kira, konut kredisi ve fatura borçlarını ödeyemeyen ve beklenmedik harcamalarını karşılayamayan hanelerde yetişiyor
Siyaset bitince…
Son seçimlerle birlikte siyasetin hayatımızdaki temel sorunları gündeme taşıma gücü tükenmiş görünüyor.
Öyle olmasaydı bugün Türkiye’nin bir numaralı gündemlerinden biri Avrupa’daki pek çok ülke nüfusundan daha çok yoksul çocuğun yaşadığı gerçeği olurdu. Oysa şimdi bu gerçek ne siyasetin ne akademinin ne de entelektüel dünyanın gündeminde. Tamirci Çırağı şarkısının tam da yazılması gereken dönemden geçiyoruz… O nedenle bize yoksulluk olgusunu her gün ısrarla hatırlatan uzmanlara sahip çıkmamız gerekiyor. Bu vesileyle ülkemizde ‘derin yoksulluk’ kavramını gündelik dile yerleştiren Hacer Foggo’ya ve özellikle çocuklarda açlık ve sağlıklı beslenme konusunda son derece yetkin çalışmalara imza atan Dr. Bülent Şık’a hepimizin bir teşekkür borcu var. Onları istisna olmaktan çıkartmak ve çocuk yoksulluğunu her platformda görünür yapmak etik bir zorunluluk. Bu sorumluluktan kaçmanın bedeli ağır...
Yorumlar
Yorum Gönder