Bu ara bir çılgınlık yaptım ve biraz Netflix'e sardım. Önce Layla diye bir film izledim, başında belliydi ama ben yine de izledim. Göçmenlik üzerine ağla ağla ciğerlerim dışarıya çıktı.
Gurbetçilik başlı başına bir kavram ve o konuya hiç girmeyeceğim. Gelelim Emily in Paris'e o da hikayesinde aslında kısa süreli bir göçmen ve Fransızlar tarafından dışlanan bir Amerikalı. Sürekli Amerikalıların ne kadar kitsch bir yapıda oldukları söyleniyor.
Peki bu iki kadın arasında Müslüman olmaları dışında ne fark var? Bence kendilerine olan güven. Emily dışlansa da ah bu Fransızlar diyip başının çaresine bakmanın yolunu buluyor. Layla ise iyice batıp aşırı gruplara katılıyor.
Acaba kendine güven de dinden mi kaynaklanıyor? Kadın kendi dininin biçtiği göreve göre mi kendine güveniyor?
Ben tabi ki tek bir etkene bağlamam hiç bir şeyi. Faktörlerden biri derim. Ama siz ne düşünürsünüz bilemem.
P.S: Emily in Paris'in benim için gerçek yıldızı Ashley Park. Dinlediğim en güzel 'La vie en rosa' ona ait.
Yorumlar
Yorum Gönder