Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Pamuşşş

 Bizim biricik minik kedimiz şu an hastanede 😢 İzmir'de bahçeden kaçmaya başlayınca İstanbul'a yolladık. Ofiste güzel güzel takılırken pazartesi Damla hanım kediniz sürekli kusuyor dediler. Aslında çocukların da ara ara oyuncaklarını yuttuğundan çok şaşırılacak durum değil. Ama yemek yemiyor su içmiyor da deyince zaten Veteriner cenneti olan Suadiye'de sürekli gittiği veterinere gitti. Kan almalar, kontroller birşeyi yok. Ama kediciğimiz çok halsiz ve idrar bile yapmıyor. Rica ettik röntgeni çekildi. O da ne? Bir şey yutmuş. Büyük ihtimalle Lego. Endoskopi ile alınacak olmazsa ameliyata çevrilecek dendi.  Tabi bizi endişeler sardı. İşin garip yanı İstanbul'da bile bu işlemi çok yapan yok. Anatolia bizim evimize yakın bir hastane orası için iyi diyen de yok kötü diyen de... Ataşehir'i aradım. İstanbul'un merkezi aletimiz bozuk dedi. Heralde en iyisi VetAmerikan olmalı. Yarın İstanbul'a kedimize kavuşacağız. Bizim hasta bir hayvanı bu kadar yaşatmaya çalışırk

Sövgülerimle

Bu cümleyi bir filmde dinledim ve bayıldım. İçmeye giden üç kadın eski sevgililerine mesaj atmaya karar verir. Çok mu tanıdık :) Kahramanlardan birinin sevgilisi başkasıyla evlenmiştir (mecburiyetten ki hep de böyle olur), diğeri başkasıyla evlenmiştir (para için) 3. kahramansa tüm bu etrafında olanlardan korkmuş ve ben bu ilişkiye devam edemeyeceğim demiştir. O biraz saftirik olan :) Sonunda hepsi mesaj atmaya karar verir ve ilk bahsettiğim kahraman başkasıyla evlenene sövgülerimle diye mesaj atar 😁 Hangimiz böyle durumlarda küfretmek istemedik. Benim içimde de dert olmuş kurmak istediğim cümleler var ama biz naptık büyütecek bir şey yok deyip hayatta başarılar diledik :))) Oysa benim de sövgülerimle başlamak ve yeni keşfedilmiş küfürlerle bitirmek istediğim durumlar var. Hatırlayalım.  https://kaplandamla.blogspot.com/2024/05/senin-favori-kufurun-hangisi.html

Üçten Geriye Sayıyoruz!

Ve ben gözlerimi İstanbul'da açıyorum. Hayatımın en uzun tatillerinden birinin daha sonuna geliyoruz. Last but not least diyorum :) Ben 5 günde 7 ülke görmektense ki 7 günde 5 ülke görmüşlüğüm var, 6 ayda bir şehri her yönüyle keşfetme taraftarıyım. İşin garip tarafı İstanbul'a olan düşkünlüğümün de bu tatilimin sonunda vazgeçilebilir olduğunu gördüm. Her bir yolculuk yeni ben demek oluyorken İzmir'den ayrılacağıma üzgünüm. Kişisel anlamda aldığım yeni kararlar, içsel yolculuklar ve İzmir'deki yeni keşiflerle İstanbul'a geliyorum.  P.S: Herkese İstanbul'a döner dönmez diye söz verdiğimden Ağustos ortasına kadar takvimi doldurmuş bulunuyorum. Eğlenceli buluşmalar beni bekliyor hiç şüphem yok!

İpucu Veriyorum: Burada!

Küçük bir çocuk annesi olmak dünyanın en eğlenceli işi... Benim minnoşum 3 yaşında, kız çocuğu olduğundan kendini de rahat ifade ediyor ve yaptığı yorumlarla bizi kırıp geçiriyor. Toplantılarıma ani dalışlar, şarj aletimden ip atlama gibi gün içinde türlü tatlılıklar da yapıyor. Bugünse saklambaç oyunuyoruz. Melissa zeytin ağacının arkasına saklanmış. Yaprak bana ipucu veriyor. Zeytin ağacının altına götürdü. İpucu veriyorum anne, burada 😄

Organize İşler

  7:40

Locked Out of Heaven

1:45 Justin kendinden geçişşş....

Hepimiz Adam Levine ız!!!

 

Kadın Gibi Kadın: Rihanna!

 

How deep is your love?

 

Abone Olunuz!

 Arkadaşlar kızım 50 kişinin altında canlı yayın açamıyor. Abone olunuz: https://www.youtube.com/@tocalifekuromi8 Ona üye olursanız buna da bakabilirsiniz: https://www.youtube.com/@kaplandamla/videos  

Home Party vs Ajda Weekend

İstanbul'da özlediğim şeylerden biri 'Concept party'ler! Evde ya da dışarıda bol alkollü ve bol eğlenceli canım arkadaşlarımla! 10'dan geriye sayın geliyorum!!!!

Bir şey olmaz!

Benim çevrem benim ne kadar rahat bir insan olduğumu bilir. Benim genelde olaylara karşı tavrım bir şey olmaz. Hatta kanser olan bir arkadaşım, bana ilk kanser olduğunu söylediğinde benim doğal tepkim yanlış teşhistir oldu. Lütfen üzülüyorum deyince içimden yanlış teşhistir ama diyip atlatırsın dedim. Tabi ki atlattı. Amaaaa bir konu var ki gerçekten sapığım bu konuda. Konu: Kızlarım! Bu yazıyı yazmama sebep olan da az önce gördüğüm 6 adet açılmamış şarj kablosu. Benim 2 kızım sayısı minimum bire inen bir ya da iki bakıcım oluyor. Has bakıcı ve yardımcı bakıcı şeklinde. Hikayede adı geçen bakıcıyı özellikle daha sonra anlatacağım. Has bakıcım İnci (çocuklar İkbal diyemedikleri için İnci diye hitap ediyorlar) ve adına Dilara diyelim en son yardımcı bakıcımız. İnci Özbek ve klasik yabancı bakıcılarda 1-1,5 yılda bir ülkelerine giderler ve 1 ay olmazlar. İnci Dilara'ya evin düzenini, çocukların okul saatlerini her şeyi anlattı ve memlekete gitti. Melissa aynı gün ananesine mesaj attı:

İzmir vs İstanbul

Canım İzmirliler, Gavur İzmirliler, Güzel İzmirliler, Kendine Güvenen İzmirliler... İzmir'de olmak çok güzel ve ben son bir ayda sadece 36 saat için İzmir'den ayrıldım, 2 hafta daha buradayım.  İzmir'in yarısıyla tanışmışımdır :) Abartmayayım 100'e yakın yeni insanla tanışmışımdır. İzmirlilere bayılıyorum ama genel anlamda garip gelen şeyler yok değil! İlk geçen sene fark ettik kızımla genel olarak bir yavaşlık söz konusu. Mesela benzin almaya gittiniz İstanbul'da 3 dk sürer maximum. Burada 7-8 dakika ortalama süresi. Aracına yaklaşır sonra gider arkadaşıyla şakalaşır sonra bir yandaki arabaya bakar. İstanbul'da pit-stop gibidir. Benzini bağlar, temizliğe geçer. İstasyondan kolay kolay ayrılmaz. Başka ilginç gelen bugün bir zincir markete girdim. Elektrikler kesik, hadi jeneratör konulmamış, UPS'de mi konulmaz, onu da geçtim kasaya nasıl UPS konulmaz. Nasıl nasıl? Satış yok kısacası. Gelelim fabrikalara robotun cycle süresi 20 dk ölçümlüyoruz. Biz İstanbul&#

Engineering Mafia

Bugün bu laf cuk oturdu. İzmir piyasasını ele geçirirken, İzmir'de yeni arkadaşlık ortamı kurarken, eski dostlarla buluşurken ve  senin savunduğun kişi ex-sevgilisiyle yakın arkadaşsın diye seni silmişken ve sen o esnada arkadaşına o kızla barış daha iyisini bulamazsın diye savunurken... O zaman hayat güzelsin ve hala Teoman dinlemeyi seviyoruz...

İstanbul'dan Merhaba!

An itibariyle İstanbul'dayım. Yarın sabah geri döneceğim. İstanbul'u özlemişim. Bir kaç toplantı, evde geçirilecek bir gece ve İzmir'e dönüş. 1 Ağustos'ta İstanbulda olacağım. İlk iki hafta kapatılmış vaziyette! O zaman ben şimdi işlere dönüyorum. Henüz Beymen kargolarımı bile kontrol edemedim :) O kadar yoğunluk😀

LSD?Ketamin?

Geçenlerde kendini Tanrı sanan biriyle tartışıyorum. Bir yerde konu Steve Jobs'a geldi. Onun ne kadar old fashion olduğunu söyledi. Ben de bir kere daha hayatını okumaya karar verdim. Eskiden bir günde okuyacağım 550 sayfalık kitabı 3 günde okuyorum çünkü 50 kez bölen 2 çocuğum ve 16 çalışanım var :)) Kitapta LSD kullandığını anlatıyor Steve Jobs ve ben de ilk başarısız deneyimimi anlatacağım. Benim çevremde madde kullanan insanlar duydum ama görmedim. Yaklaşık 5 yıl önce Amsterdam'a gezelim görelim dedik ve ben Veysel'e artık deneyeceğim dedim. Veysel'de tamam sen dene ben bir gariplik olursa sana sahip çıkarım dedi. Her yer ot zaten. Elde etmek çok kolay hatta yenebilirleri var. Ben o an dondum ve ayyyy benim canım kıymetli hayatta içemem dedim :))) Doktor kuzenim doktorların rahatlamak için Ketamin kullandığını söylüyor. Jobs LSD. Bense Negroni. Belki biraz cips ya da bir Netflix. Bana kalırsa siz siz olun uyuşturucu baronlarını mutlu etmeyin, çikolatayla mutlu olun!

Boş İşler: Vol-2/Lohusa Filmi

İzlesem mi izlemesem mi diye çok düşündükten sonra Gupse Özay'ın 'Lohusa' filmini izledim ve 2 saatime yazık oldu. Tek faydası belki bana düşündürdükleri olabilir. Film adı üzerinde bir Lohusa'nın romantik komedi tadında sürecini anlatıyor. Beni rahatsız edense filmin alt notalarda ve metinlerde hiç bir şey vermemesi. Hatta o kadar ki açık açık vermek istediği mesajı söylüyor: Yardım istemeliydim, istemedim. Kayınvalide, anne, arkadaşlar kendini suçluyor, diğer kadınlar da bunu-şunu yapmamalıydık diyor. Diğer rahatsız eden şeyse kalitesizlik oldu. 50 yıl önceki Türk Filmlerine bakıyoruz. Mesaj var, güldürmece var ve iyi bir oyunculuk var. 50 yıl sonra neden bu kadar kötü filmler çekiliyor? Anlamakta zorlanıyorum.

Boş İşler: Vol-1/E-spor

Aylar öncesindeyiz, ben Almanya'ya Eftec'le ilişkileri genişletmek için uçuyorum. Çalıştığım birinin işini öğrendim. E-spor dedi. Çok saçma geldi ve ayyyy ne boş işler demiş oldum. Bugün de bu konuda çok başarılı olan birinin videosunu izledim. Öncelikle adamı gömdüler, gömen arkadaş da neredeyse 300 kilo şortla çekim yapmış, ilk çekimi de kaybetmiş, lütfen prezantabl birine sundurun nedir o öyle ekranın yarısına bakamamamız. Sorular da Bora abiiii modunda anlatıyor. Ben bir başarı hikayesi beklerken takımın başarısızlığı, Nazım Aydın'ın ayrılışı, Hakan Baş'ın peak games pişmanlığı, takımın parasını gününde aldığı ama turnuvada s.çtığı peşine Riot Games'in pandemide patlamasını dinledim. Ekosistemde herkes başarı plus başarı derken bu abimizin başarısızlıklarına övgü garibime geldi. E-spor'u hala tam anlamadım. Tamam bizim evin de olmazsa olmazı PS var hatta ben İngiltere'deyken almıştım ama daha çok biz Disney+ ya da Netflix için kullanıyoruz. Türk gençliği

Oligark

İstanbul'da en özlediğim şey bu olabilir mi? Aslında bu yazımın çıkış noktası dün izlediğim bir filmdi. Filmde bazen sen seçmezsin, o hayat seni seçer ve bu her zaman kötü bir şey değildir der. Arkadaşlarımla ben alkol almışız, müzik ya da dedikodunun en eğlenceli o kısmında kurduğumuz cümle: 'Bu pırıltılı hayatı biz seçmedik.' Bu arkadaşlarımla Bostancı Sahil'de de otursaydık, yine aynı cümleleri kurardık. Hayatta bazen çok şanslı olduğumu (bunu daha çok beyaz yaka arkadaşlarım söyler) bazen çok yetenekli bazen de çok çalışkan olduğumu düşünüyorum. Ben hayata doğru adım attıkça o bana koşarak geliyor. Sen yola çık yol sana görünür diyorlar ya aynen öyle.  Siz yukarıdakilerin hepsini yaparsanız o pırıltılı hayatta sizi seçecektir, rahat olun! P.S: 1 Ağustos'ta İstanbul'a dönüyorum, kemerleri bağlayın! Oligark'ta çok eğlencezzz :)

Splash!

Yaz geldi ve biz Alaçatı'ya göç ettik. Havuz, bahçe, bol bol Perdix derken çocuklar tabi yeni açılımlar istedi.  Geçen hafta işlerim çok yoğunken yeğenlerim de bizdeyken abime şunları Aquapark'a götür dedim. Nasıl bir sessizlik evde. Gittiler dönmüyorlar da :) Akşam abim ve bakıcı pert halde çocuklar gayet mutlu döndüler. Çok eğlenilmiş, park kapanana kadar çıkmamışlar. Aradan günler geçti, abimler döndü ve benim bebeler anne sen götür moduna girdiler. Çocuklarına asla hayır diyemeyen ben tabi ki gittik. Melissa yine nasıl başardıysa bir arkadaş buldu. Nasıl başardın diyorum. Anne o arkadaş olalım dedi diyor. Yapriş de hiç bir şeyden korkmadığından bebek havuzunda değil dalga havuzunda takılıyor.  Aman Allahım! Ne kadar eğlendik anlatamam. Kaydıraklar, karanlık tüneller, suyun dibini boylama :)) Disneyland'ın bir tık altı diyeyim. İnanılmaz ıslandım. İnanılmaz yandım ve inanılmaz eğlendim.  Uzun zamandır gitmiyorsanız, siz de bir Aquapark'a gidin.   

Inside Out 2!

Türkçeye Ters Yüz diye çevrilen bu filmin ilkini Melissa bana Netflix'te izletti. Okulda izlemeye başlamışlar, biz devam edelim dedi. Ben de kırmak istemedim ve bu animasyona bayıldım. 2. film çıkınca hemen tabi gitmeliyiz dedim ve ilginçtir, çok sevdiğim bir genel müdürün bu filmi paylaştığını gördüm. Hem de nanik dercesine :) Her animasyon çocuk filmi değildi ve bu 'Pixar' filmiydi. Biz de bugün İzmir Hilltown'da 2. filmi izledik, şiddetle tavsiye ediyorum! Silikon Vadisi ziyareti öncesi Steve Jobs'un hayatını bir kez daha okuyorum ve bingo kendisi Pixar'cı. 

Espri Yapıyorum!

Bu satırları yurtdışıyla toplantı yaptığım şu saniyelerde yazıyorum. Konuşmacı espri yapıyorum dedi.  İnanılamaz!!! Ben en azından espri yaptıktan sonra gülüyorum ki anlamayanlar da gülsün :))  Bugünlerde şirketim de exponansiyel büyürken herkes bir katkı yapmaya çalışırken ve ben işe dalmışken inanılmaz mutluyum. Burada espri demişken birçok Amerikalıyla görüştüm ve Silikon Vadisinde bol bol Steve Jobs'u överken Trump esprileri yapacağım. Are you ready?