Ana içeriğe atla

Hukuk reformu üzerine

...


Londra'nın kenar mahallelerinde oturan lise öğrencisi genç kız, arkadaşına ders çalışmaya gitmişti। Gece yarısı evine dönerken, aydınlık ve kalabalık caddeden dolaşma yerine, iki ev arasındaki parkın içinden kestirme yapmak istedi। Park loş ve gecenin o saatinde bomboştu। Kız ağaçların arasında yürürken bir karaltı fırladı ve saldırdı. Kız çığlık çığlığa koşmaya başladı. Sesi duyanlar koştular. Kız evine döndü, saldırgan yakalandı. Geceyi karakolda geçirdi, ertesi gün mahkemeye çıktı. İngiliz Yargıç kararı açıkladı॥

"Yedi yıl, yedi gün hapis.."
Adliye muhabirleri şaşırdılar. Adam kıza nerdeyse dokunamamıştı bile. Sadece korkutmuştu o kadar. Duruşma sonunda sordular..
"Ortada sadece hatta başlamamış denebilecek bir teşebbüs var. Yedi yıl, yedi gün fazla değil mi?."
Yargıç, hukuk tarihine geçen yanıtını verdi..
"Genç kıza saldırma teşebbüsünün cezası yedi gün. Yedi yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı loş ve boş parklarda dolaşma özgürlüğüne saldırının cezasıdır.."
Şimdi geçen hafta gazete sütunları arasında kaybolan habere bakın. Oysa günlerce manşet olmalı, üzerine bin tane köşe yazısı yazılmalıydı.
Yozgat'ta bir vatandaş, sigara içtiği için fena halde dövülmüş, burnu kırılmıştı. Dayağın sebebi, ramazan ayında olmamızdı. Vatandaş oruç tutmadığı için dayak yemişti. Ve de dayak yiyen vatandaş, üstelik Cumhuriyet Savcısıydı.
Laik Hukuk Devleti Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasası ve yasalarını savunmakla görevli olduğu için, adı Cumhuriyet Savcısı olan adam oruç tutmuyor diye saldırıya uğruyordu..
Mahkeme, saldırganları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı.
Ve de Türkiye'den "Çıt" çıkmadı.
"Bir ülkede, hem de Cumhuriyet Savcıları oruç tutmadıkları için ölesiye dayak yiyorlarsa, savcının burnu kırıldığı halde, saldırganlar serbest bırakılıyorsa, o ülkede sokakların güvenilir olduğundan söz edilebilir mi?. O ülke anayasasındaki 'Laik' sözcüğünün anlamı kalır mı" diyen çıkmadı.
Cumhuriyet Savcısı, kendisini de, cumhuriyeti de savunamamış, sanıkları serbest bırakan mahkeme olayı sadece bir itişme kakışma sırasında burun kırılması olarak görmüştü. Kırılanın sadece burun değil, bu ülkenin anayasası olduğu görmezden gelinmişti. Yumrukların sadece bir vatandaşa değil, bir Cumhuriyet Savcısının şahsında, anayasal düzene atıldığı hiç düşünülmemişti.
Gazeteler iki gün sonra bir küçük haber daha verdiler..
Bu defa hem de İstanbul'da, yani Türkiye'nin en ileri, en medeni, en batılı şehri, Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'da bir genç, saçı uzun olduğu için linç edilmiş ve öldürülmüştü.
Düşünebiliyor musunuz?. Sadece saçı uzun olduğu için..
Gazeteler burnu kırılan savcı ve öldürülen genç olayı arasındaki ilişkiyi de fark etmediler.. Sadece "Talih" farkı ile savcı ölebilir, genç burnu kırılarak olayı atlatabilirdi, oysa. Oruç tutmamak, ya da saç uzatmak ölüm sebebi olabilirdi yani, bu ülkede..
Olayı derinlemesine yorumlayan İngiliz Hukuku ile sadece şekle bakan Türk Hukuku arasındaki farka siyasal bilimciler "Demokrasi" diyorlar. İngiliz demokrasisi bu yüzden tüm dünyaya örnek gösteriliyor. Demokrasinin temeli hukuk, hukukun dayanağı yargıdır çünkü..
Türkiye'de baş demokratlarımız (!) dahil, kimsenin aklına "Neler oluyor?.. Bu saldırılar ne demek?. Nereye gidiyoruz" diye sormak gelmedi.
Gittiğimiz yer belliydi çünkü.. Bir hukuk reformu yapmak üzere referanduma gidiyorduk işte..
Oruç tutmadığı için dövülen savcılar, saçı uzun olduğu için öldürülen gençler ülkesinde bir hukuk reformuna gerçekten ihtiyaç var..
Ama elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, o reform, bu reform mudur?.
Pazar günü Anayasa değişirse, pazartesi sabahı sokaklar eskisinden güvenilir mi olacak?.
Ramazan'da oruç tutmama ve saçımızı istediğimiz kadar uzatma özgürlüğüne kavuşacak mıyız?.
...


http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2010/09/09/hangi_hukuk_रेफोर्मु

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Girişimde Kadın Gücü'yüm!

Girişimde Kadın Gücü Projesini en başarılı olarak tamamlayan iki kadından biri olarak tecrübelerimi sizlerle paylaşmayı görev bilirim. Türkonfed'in yürüttüğü İş Bankası'nın desteklediği Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi(UN Women) tarafından organize edilen girişimci kadınların değişen ve dijitalleşen dünyada iş geliştirme süreçlerine daha hızlı ayak uydurmalarına destek olma amacıyla ilk fazı tamamlanan bu projenin bir parçası olmak benim için onur vericiydi. Projenin ikinci fazı 2024-2026 ise henüz başladı.  Yukarıda bahsettiği gibi projenin ilk fazı 2022-2024 bitti. Benim gibi programa katılan birbirinden harika 5043 kadınla 2 yıllık süreçte bazen omuz omuza bazen de gece bilgisayar başında tamamladık. Şimdi ikinci fazı başlayacak olan bu projeye katılmak isteyecek kişiler için kendi deneyimlerimi yazmak istiyorum. Proje ile benim tanışman 2022 yılında işimi kurup İş Bankası'nda bir ticari hesap açınca başladı. Aslında bir çok ba

Senin Favori Robot Markan Ne?

Geçmiş yazılarımda kötü olduğum bir şey yok demiştim. Birini atlamışım: Political agility konusunda kötüyüm. Yazıya böyle başlıyorum çünkü favori robot markamı birazdan açığa vuracağım. Genel olarak böyle bir soruya verilmesi gereken cevap hangi robot tipi ya da hangi proses olabilir?  İlave olarak siz de hangi ülke de diyebilirsiniz? Evet ülkelerin bile tercih ettiği robot tipleri değişiyor. Amerikalılar Japon markası Fanuc'a bayılıyor. Almanya biraz milliyetçi tavırda olabiliyor. Konu benim tercihime gelirse; ilk spoiler'ı veriyorum. Bu robot benim gibi sarı. Sektördekiler anladı. Sektörde olmayanlarla ise genel konuşmalar şöyle geçiyor: Gigafactory'e gittim, onlarca yüzlerce robot var desin. Markasını söyleyemiyorsa ne renk deriz? Sarı Fanuc, Turuncu Kuka, Mavi Yaskawa ve Beyaz ABB'dir. Çoğunlukla. Ben Fanucla fotoğrafımı koyacaktım ama en son yeşil robotuyla çekilmişim :) Değişik yeşiller ve kırmızı olan robotlar da boy boy, erişim mesafesine göre var. Uzun uzun rob

Güneş Enerjisi

O zaman en popüler yenilenebilir enerji türünden solar enerji yani güneş enerjisinden bahsediyorum. Benim güneş enerjisiyle tanışmam üniversite yıllarıma rastlar. Her taşın altından çıkan ben o zamanlar da güneş arabası yarışlarına takmıştım. Olacak iş değil, sebeplerini açıklıyorum. Öncelikle güneş enerjisinden iki türlü faydalanabiliyorsunuz. Elektrik elde edebilirsiniz ya da sıcak su elde edebilirsiniz. Yazın balkona da sıcak su koysanız hele bunu Antalya'da yapsınız evet neredeyse aynı şey. Ama Almanya gibi güneşin çok da olmadığı yerde bakıyorsunuz güneş tarlaları mevcut. Öncelikle bir güneş panelinin verimliliği 25% civarında. Üzerine toz geldi, yaprak düştü, açı değişti aman Allahım hemen etkileniyor. 30% civarında verimliliği uzaya giden araçlarda görüyoruz. Onlar da kozmik ışın, radyasyon gibi ışınımları da kullanıp özel panellerle gerçekleşiyor. Güneş enerjisini yakaladınız bu enerjileri tabi bizim fotovoltaik ya da güneş pili diyeceğimiz sistemlere iletmeniz gerekiyor ki